PEKDEMİR ÇİFTLİĞİ AİLESİ KARŞILIKSIZ YÜKSEK ÖĞRENİM BURSLARI

 

 

 

 

Bizler, Hacı Hasan Hüseyin Pekdemir’in çocuklarıyız. Babamızın kuşağından olanlar da bilir ki, babamız bizlerin gelişmesi, bir yerlere gelerek topluma hizmet etmesi, birer iyi insan olması ve çevresine fayda sağlaması doğrultusunda  çok uğraşı vermiştir.

 

Kendisi ilkokul üçüncü sınıftan mezundu. Mezundu dedim, yeni nesil ilkokulun üçüncü sınıfından mezun olunmayı bilmezler. Bizler de bilmiyorduk. Babamız, 1965 yılında almış olduğu motosikleti kullanabilmesi için ehliyet alması gerekti. Başvurusunu yaparken doğal olarak diplomasını da koymuştu. Diploması, üç yıllık ilkokul mezunu olduğunu gösteriyordu ki, emniyet yetkilileri bu diplomayı yetersiz buldular. Babamız bu diploma ile Milli Eğitim Müdürlüğüne giderek, bu diplomanın geçerli bir ilkokul diploması olduğu konusunda bir yazı aldı ve böylece sınavlara katılabildi. O zaman bizler de öğrendik ki, 1930’lu yıllarda köylerdeki ilkokullar üç yıllık imiş.

 

Babamız, üç yıllık ilkokul mezunu olmasına rağmen, yine hayatta olan yaşıtları bilir ki, ileri görüşlüydü. Buldukça okurdu. Günlük siyaseti takip ederdi. Yeniliklere açıktı

 

1960’lı yıllarda tamamen ziraat ile uğraşırdık. Para kazanma amacı ile tütün ziraatı yapardık. Bunun yanında yine para kazanma amacıyla soğancılık ve sebzecilik yapardık. Tütünün hasılatı yılda bir yapılırdı ve elimizde kalırdı. Çünkü yaz aylarındaki geçimimizi ürettiğimiz sebzelerin satımından elde ettiklerimizle, kış aylarında da geçimimizi yazın ürettiğimiz ve kış boyunca stokladığımız soğanları, özellikle göverleri (arpacık soğanları) satarak karşılardık. Ve böylece tütün işinden elde ettiklerimiz bize kazanç olarak, yani servetimizde bir artış olarak kalırdı. Tütün paraları ile babamız her sene bir yatırım yapardı: bir sene tarla, bir sene İzmir’de arsa, bir sene köyde arsa alımı gibi. 1970 yıllarının başlarına doğru yatırım yapamaz durumuna gelmiştik. Çünkü bazı yıllar, soğan para etmezdi, bazı yıllarda birimiz evlenir paralar oraya giderdi. Bu arada 1960’lı yıllarda pekmez kaynatacak kadar üzümümüz ve dışarıdan para ile satın almayacak kadar, sebze, bostan ve meyve üretimimiz olurdu.

 

Tabii ki köy ortamında bulunmanın ve yaşam sürmenin güçlükleri vardı. Bir gün babamızın en yakınlarından biri, davar sürüsüyle elma bahçemize girip zarar vermişti. Yine köyümüzün çobanlarından birinin elinde torbayla şeftali bahçemize girip şeftali toplayacağı sırada, gece boyu şeftali ağaçlarını bekleyen babamızı karşısında bulmuştu ve neredeyse canından oluyordu. Bu olaydan sonra babamız, hiçbir meyve bahçemizle ilgilenmedi ve o güzelim meyve ağaçları kurudu gitti.

 

Çok değişik ve güçlükle dolu yaşam koşullarından geçerek bugünlere geldik. Babamızın çocukları olarak bizler, çok şükür ki, toplumumuzun belirli yerlerinde yine toplumumuza hizmet etmeye devam ediyoruz.

 

Bu sayfalarda, bizlerden çeşitli haberler bulacaksınız.